6 Ocak 2016 Çarşamba

Bir Zihin Karmaşası

Asya o sabah gözlerini açar açmaz karanlığı gördü. Etrafındaki her şeyi görünmez kılan karanlığı...
 
Öyle ki bu karanlık, Asya'nın cismini ve ruhunu da görünmez kılıyor; her şeyi açık seçik ortaya döken gün ışığının arsızlığına meydan okuyarak, hükmü altına alabildiği ne varsa örtüyor gizliyor; böylece bir nevi onlara yokluğu tattırıyordu.
 
Asya da bedeni ve ruhuyla bu karanlıkta yok oluyordu; ancak hiçbir şikayeti yoktu bu durumdan. Var olmanın hakkını veremediğinden, yok olmak da kaldıramayacağı bir yük gibi görünmüyordu ona. Gönül rahatlığı ile bir anda yok olabilir ve bu yokluk herkeste yalnızca hiç var olmamış birinin varlığına duyulan özlem kadar bir hissiyat oluşturabilirdi. Her şeyden elini ayağını çekebilir, onsuz da yürüyen işlerin ona önemsizliğini haykırışına kulak asmayabilirdi. Yapabilseydi eğer...
 
Karanlığın örtemediği, gizleyip adeta yok edemediği tek şey zaman... O ilerlemese, karanlığı alaşağı ederek yerine gün ışığını meydana sürmese bu dediklerini yapabilirdi.
 
Ancak o gün o saatlerde gözlerini açan herkes gibi, Asya da yeni günü karşılamakla mükellefti. Perdenin ardından vuran gün ışığı, beyninde tortulaşan, karanlığı fırsat bilerek onu esir alan ve ruhuna eziyet eden fikirleri bir kenara süpürdü. Yavaşça kalktı yatağından; çoktan o gün yapacağı işleri planlamaya başlamıştı. Artık beyni yalnızca bir günü yaşamanın gerektirdiği sorumluluklarla doluydu.
Yalnızca yüzünü yıkarken bir ara aynada gözlerine baktı, ruhunu orada göremedi. Bir saniyeden bile daha kısa süren bu anda, ruhunu karanlığın değil aydınlığın yok ediyor olabileceğini düşündü. Bu kısacık idrak anından sonra, beyni yine yapılacaklar listesini önüne serdi.
...
Asya işe gitmek üzere hazırlandı, yola koyuldu.
...


"İdrak ile geçmişse boşa geçen zaman, helal olsun"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder